Bu Blogda Ara

25 Eylül 2013 Çarşamba

Hapis

İsveçli genç proje müdürü kadın, gurur sebebimiz dev projelerimizden (!) birini gezdikten sonra bloklar etrafındaki yüksek beton duvarlara bakarak "insanlar hep böyle kendilerini izole mi ediyorlar?" dedi. Hepi topu bir adam boyu duvarın ve iki boyutlu görüntüleri 15 gün kaydedebilen kameraların bize güvenlik sağlayacağına eminiz. Ve kadının geldiği ülkenin genç kadın ve erkekleri, suç oranının en düşük ortalamalarda seyrettiği memleketlerini bırakıp Doğu Asya ve Afrika'nın kadersiz bebekleri için aşı, gıda götürmeye didiniyor, çocuk annelerin ayakta kalması için onlara ahbapça tavsiyeler veriyor. 

Evlilik öncesi rehberlik veren devlet görevlisi, normalde genç çiftlere evliliğin ilk iki yılında çocuk yapmamalarının öğütlendiğini, ama ülkemiz gibi sıcak ilişkilerin olduğu yerlerde bu sürenin bir yıl olarak söylendiğini anlatmıştı. Apartman yalnızları demek ki ikili ilişkilerde daha samimi. Kendimize küçük hapishaneler yaratıp oralarda birbirimizin içyüzünü deşip, zaaflarımız öğrenip, hegemonyalarımızı kurmaya başlıyoruz belki de. Garipsenmesi çok normal. 

Kafalarımızın içlerine de en az beş on adam boyu duvarlar örüyoruz. Onları da farketmiyoruz. Hatta bazen duvarlarımızı hürriyetimiz sanıyoruz. "Değişik yerler görme fikri beni yoruyor", "katiyen beceremem resim yapmayı", "bu işyerinde tutunamazsan mahvolurum" benzeri duvarlarımıza "kendimizi tanımak" diyoruz. Ama başkalarına önyargılı olmamak gerektiği kadar kendimize de önyargılı olmamalıyız (başka bir tarafta da fikri vicdanı hür insanlar yüksek güvenlikli hapishanelerde tutuluyor).

Belki de beyin kıvrımlarımız, temelinden sarsıp kendi duvarlarını kırabilse, site duvarlarına ihtiyaç duymayacağız bu kadar. 

Hepinize süper günler,
Cihan

18 Eylül 2013 Çarşamba

Evet - Hayır

Yarışma programıydı Evet-Hayır. Erkan Yolaç sunardı. Önemini hissediyorduk ama bilmiyorduk. Evet, uyum, çözüm, uzlaşma, onay. Hayır karakter, duruş, samimiyet ve bir muhalefet. Ama en önemlisi katkı. "Hayır" katkı verir. Alışılagelmiş, görülmesi zor hatayı su yüzüne çıkarır. 

Bir sürü hayır var "hayır"da. 

- Suriye'ye şiddetli müdahale olmalı! HAYIR. Uluslararası camia bunu istemiyor, barışçıl çözüm istiyor. 
- Orman isteyen ormana gitsin, biz yol istiyoruz! HAYIR. Nerede yaşayacağıma siz karar veremezsiniz. 
- Çocuğunuza zekası yetersiz damgası vurmayın! HAYIR. Hazır olunca zaten okuluna gidecek. 
- Biz biliriz! HAYIR! Herkes yanılabilir. 
- Eskiden özürlüler ölsün diye beklenirdi, şimdi uzun yaşasın da biz de 450 TL yardım alalım deniyor! HAYIR HAYIR HAYIR!!! Yokluk zordur ama insanı açgözlü yapan yokluktan çok varlık oluyor çoğu zaman. İnsanlığını, "can" kavramını unutuyor.

Putin egosu yüksek, sert mizaçlı Rus lider okur görüşü yazarken Amerikan gazetesine "sebebi ne olursa olsun, bir ülkenin halkına kendilerinin ayrıcalıklı olduğunu düşünmesini cesaretlendirmek son derece tehlikelidir... Hepimiz eşitiz..." demiş. Öğreneceğimiz çok şey var daha.

Hepinize süper günler,
Cihan

10 Eylül 2013 Salı

Konuşanlar

Okul çağının "renkli ve havalı" koltuğu sınıf başkanlığı. Angaryalarını hatırlamıyorum ama konuşanları tahtaya yazma işini hem sınıfı "yola koymak" için hem de biraz gammaz yapıp öğretmenin gözüne girmek için yapardım. Olimpiyatın konuşanları:

- Aman kazanamayalım da başbakana kapak olsuncular
- Başbakan olmasa aday bile olamazdık sananlar
- Şehrine bakmadan Madrid'in ekonomisine, Tokyo'nun radyasyonuna bel bağlayanlar
- Dereyi görmeden finale çıkınca kazandık sanıp Tweeter'da bir dahaki belediye başkanlığı koltuğununa yağlı yol döşeyen
- Buraya kadar gelebilmek bizim başarımız, kazanamamak Gezi'cilerin ihaneti diyenler
- Dünyanın en prestijli spor organizasyonunu tesis yapmaktan ibaret sananlarla sadece sportif başarısı olan ülkelerin hakkı sananlar
-  Kazananın veya kaybedenin sadece "karşı taraftakiler" olacağını düşünenler. 

Belki liste keyifli bir şekilde uzatılabilir ama  çok özel bir "konuşan" var. Evet kınacı! Böyle bir kayıptan sonra "Kına yaksınlar" denince kimsenin aklına düğün öncesi gelmiyor. Penisilin teriminin sansür sebebi olduğu ülkede arka tarafına kına yakmaktan sözeden kişi de eğitimsiz bir vatandaş değil. En büyük organizasyona talipken biz, en önemli görevde! Aklıysa bağzılarının arka tarafına ne yakacağında! Birbirimizin arka taraflarını dert etmektense sorumluluğumuz altındaki konularda ön plana geçmeyi hedeflemiyorsak, hedeflediğimiz yerlerde kalıyoruz!

Hepinize süper günler,
Cihan

5 Eylül 2013 Perşembe

Sonbahar Neşesi

Makus talihli mevsim sonbahar, keyifli ve romantik havasına rağmen özellikle yazdan sonra ve kıştan önce geldiği için pek keyifsiz karşılanır. 

Bugünlerin gündemi de bir ilkbaharı kışa çevirecek gelişmelerle dolu. 

Sağlam sanılan iktidar, hem tutuculuk karşıtlarının hem hizmetin kuvvetli direnişiyle mücadele ederken, bizi ilgilendiren ama bu kadar da içinde olmamamız gereken bir savaşa iştahlanıyor. Nükleer sızıntılar, küresel krizler, inşaat sektörümüzün gelecek kaygıları cabası. 

Bunlar kadar ilgi çekmeyen ama zaman içinde hepimizin hayatını şiddetle etkileyecek olan çok önemli bir gelişme de basındaki yaprak dökümü. Doğanın aksine bizim basınımızda çürük ve köhnemiş yapraklar dalda kalıyor. 

Çok karamsar gözüken bu olayların neredeyse hiçbiri umutsuz olmayı gerektirmiyor. Savaş çığlıkları 1 Mart tezkeresi benzeri bir sonuç çıkarabilir, çevreye olan tehditler aydınlık ve kendisi için neyin doğru olduğunu gerçekten bilen bir "bencil nesil" tarafından düzeltilebilir. Ekonomik krizlerin sistemin kaçınılmaz yan etkileri olduğu düşünülebilirse de özellikle basındaki gelişmeler AK ve kara gazetelerin ayrışmasına vesile olabilir ki bunun faydasını torunlarımızın torunları bile görür. 

Ama bu satırların yazarının sonbahar neşesi daha ziyade yeni mevsime yeni bir şans olarak bakmasından geliyor. Muhtemelen hala Gezi'nin verdiği heyecanla...

Hepinize süper günler,
Cihan