Bu Blogda Ara

27 Ağustos 2014 Çarşamba

İkiyüz Kere İkiyüz

İlber Ortaylı'nın, bizim büyüklerimizin yüzü suyu hürmetine, bir de Buda'nın Gandi'nin Mevlana'nın hatrı için doğu kültürünü seviyoruz, salt batı hayranlığının hatalarını biliyoruz.

Yine de bizim coğrafya'ya bakınca, özellikle bugünlerde, doğu yanımız tat vermiyor. Buram buram ikiyüzlülükler bu topraklarda birbiri ardına fışkırıyor.

"Tıpış tıpış sandığa gideceksiniz" diyene haklı olarak kızıyoruz, "bu arkadaşı firesiz parti başkanı seçelim" diyene istikrar alkışı tutuyoruz.

İslam devleti kurulacak diye insanların kesilmesine yüz çeviriyoruz. İsrail'e lanet ediyoruz boykot ediyoruz, ama ithalatımız da ihracatımız da artıyor. Büyük güç olduk diyoruz 49 rehinemizle ilgili sesimizi yükseltmemiz riskli. Cumhurbaşkanını ilk kez halk seçti deyince, 12 senedir (ve sadece 12 senedir) "Milli İrade"nin sembolü olan meclis bir anda Cumhurbaşkanı'nın aktif hükmedeceği bir dava elemanları fotoğrafı veriyor.

28 Şubat'a lanet ederken 28 Şubat'ın aktivitelerini birebir taklit ediyoruz.

Güzide kulüplerimizden birinin ve de milli takımımızın kalecisi, aklınca hakaret etmek için ulu orta rakip takım oyuncusuna "köpek" diyor, hem milli takım hem kulübü adamı bağrına basıyor. Sonra da diyor ki "ben köpekleri severim o da kendisi için köpek nitelemesi yapıyor". Taraftarlar birbirine "seninki benden kara" bombaları atıyor.

Herkesin kafasında kısa yoldan sadece kendisinin sürekli haklı olduğunu gösterme çabası var. Yapanın yanına kar kalıyor inancı derinleşiyor. Bunun derinleştiği oranda "iyi"lerin iyi kalması zorlaşıyor.

Olmadık zamanlarda olmadık tepkiler veren kamuoyu bilinci de belli ki bir süreliğine uykuya yatmış. Belli ki yine, bir musibet bin nasihatten evla olmadan bin musibetin etrafımıza ve içimize işlediğini anlamayacağız.

Ama hayatın akışı da bizim bu coğrafyada biraz böyle. Ölmeden doğamıyor "bağzı" şeyler!

Hepinize süper günler,
Cihan

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Öfke Kontrolü

İnsani duyguların en kuvvetlilerinden biri olan öfkeyi kontrol edebilir misiniz? Hayır. Öfke tabiatı gereği kontrol edilmek amacıyla değil kontrol etmek amacıyla ortaya çıkar. Ya sizi güdümüne alır, ya da amacına ulaşamadığı için gitmiş gibi yapar. Çok derin ve kuvvetli bir etkiyi her iki koşulda da bırakır.

Kamplaşmış toplumun düzenden yana fertleri "uzun adam"ı desteklemeyenleri yanlı olmakla suçluyor, uşak olmakla, ihanetle suçluyor. Eleştirel ve nefret dolu kesim de düzenden yana olanları "yalakalık"la uşaklıkla ve ihanetle suçluyor. Herkes öfkeli. Buradan kimsenin kazanamayacağı ve herkesin kazanacağı bir başka seçime doğru gidiyoruz.

Siyasi öngörülerimde çok yanıldığımdan seçim sonucu ile ilgili tahminimde iddialı değilim. Genel atmosferden gördüğüm Başbakan'ın Cumhurbaşkanı olacağı. Beklentim bir sürprizle ilk büyük yenilgisini alması. Öfkeli miyim? Çok!!!

Ülkemizin muhafazakar bir ülke olduğunun ayırdındayım. Muhalefeti çirkin aşağılayıcı bir terim olarak algıladığımızın farkındayım. Ama sağduyumuza inancımı yitirmedim. Eşyanın tabiatı gereği her şeyin bir sonu olduğunu biliyorum. O yüzden neden bu sefer son olmasın?

Öfkeliyim çünkü ortam akıllıları özgüvenlilerin oyun alanına çekiyor. Ermeni olmayı hakaret saymayı ben alay edilecek bir konu olarak görürken, en yüksek (!) mevkilerde böğürülüyor. Yahudi düşmanlığı, Türk düşmanlığı, Afrikalı düşmanlığı ve Arap düşmanlığına mesafem ve nefretim aynıyken hangisini savunsam "kandırılmış cahil" olmaktan kurtulamamaktan dertliyim.İslamı savunanın Kuran'ı okumamış olmasından, Osmanlıyı savunanın tarih bilmemesinden, Atatürk'ü savunanın onu ilahlaştırmasından yıldım. Bukowski'nin lafı galiba: "Bu dünyanın sorunu akıllılar kuşku içindeyken aptalların müthiş bir özgüven içinde olması". Bu ortam öyle bir girdap yaratıyor ki en "akıllı" insan bile karşı gördüğü tarafı "aptal" sayma özgüvenine kolayca ulaşıyor. O özgüven de sahte başarıları toplumun tüm kamplarına yaşattırıyor.

Belki güzel tarafı toplumun "karşı" taraflarının dinamik bir şekilde eleştirilerine devam etmesidir. Belki güzel tarafı bu kan, öfke ve gözyaşı dolu coğrafyada nispeten barışçıl bir hayat yaşıyor olmamızdır. Ama bu yetmiyor. Bu toplum çok daha iyisini, çok daha iyi yönetilmeyi hak ediyor. Bu toplum büyük oranda Ak Parti sayesinde Ordu'nun hegemonyasından kurtulduğu için benzer despotizmi başka hiçbir güçten yaşamak istemiyor. Bu toplumun her bireyi gerçekten yöneticilerinin hizmetkâr olduğunun bilincinde olmasını istiyor. "Yeter söz milletin" diyenlerin, milletin fertlerini hakaret olarak algılamamasını istiyor. Bir gün milliyetçiliğe sövüp öbür gün başka kökenden olmayı hakaret saymayı midesine alamıyor.

Pazar günü ben yine muhalefetin, farklı görüşün sesine katkı vereceğim. Siyasi görüşüme en yakın gelen LDP öyle dediği için değil, bu toplumun bir bireyi olarak kendimi bütün siyasi oluşumların üzerinde gördüğüm için. Bu toplumun eskiden avantaj sağlayan ama artık değişmesi şart olan "güçlü iradenin yanında yer alma" içgüdüsünü kırması gerektiği için. Bu topluma her hizmet edenin "artık benim borum öter" yanılgısına katılamadığım için. Öfkeden de kuvvetli olan korkuların bana hükmetmesine izin vermediğim için Erdoğan'a "HAYIR" diyeceğim.

Hepinize süper günler,
Cihan