Bu Blogda Ara

3 Eylül 2015 Perşembe

Seçim

Elini bir kez sobadan yakmış kişinin sobayı ellemeden önce tereddüt etmesi bir seçim midir zorunluluk mu? Ya da daha önce defalarca dayak yemiş birinin yoldan geçen tanımadığı birine efelenmesine tercih denebilir mi?
Karmaşık makinemiz bizim için doğru yolu gösterirken çoğu zaman bize fazla serbestlik tanımıyor. En önemli organımız beynimiz, beynimize sorarsak.
Bakıyoruz kıyıya vurmuş çocuğa yüreğimiz kabarıyor (aslında beynimizdeki kimyasallar daha çok da empatimiz kalp atışımız ve tansiyonumuzu değiştiriyor) ve isyan ediyoruz bilinçsizce. Bilinçsizlik isyanın kendisi değil, yöneldiği mecra ile ilgili. Müslümansak, Hristiyana ve Yahudiye, Türksek "meşhur mihraklara", Batılıysak Işid'e, Yahudiysek Hamas'a, kadınsak erkeğe, çiçeksek koyuna, koyunsak kurda, küçük ve basit beynimizin bize düşman bellettiğine kesiveriyoruz faturayı. Evrimsel faydası da var birilerini düşman bellemenin, dostlarınla kenetlenmeni sağlıyor. Ama dostun bildiğinle kenetlenip düşmanın bildiğine hınçlanınca neredeyse her zaman büyük resmi kaçırıyorsun. 
Dünyadaki tüm "büyük resim" lerden daha önemli ve daha gerçek bir büyük resim var: dünyada her yıl 7 milyon çocuk ölüyor! "Dünyanın en ağır yükü olan genç bedenleri taşıyan tabutların ağırlığı" inan senin tüm haklılıklarından, aidiyetinten ve adaletinden daha önemli.
"Deniz kenarına vurmuş çocuğu balina kadar önemsemiyorsun" diyen "ölüye üzülme" diyor. Berkin'i hatırlatmak için "Fırat da ekmek almaya gidiyordu" diyen "ölüye üzülme" diyor. Şehidine ağlayana "O da başka meslek seçseydi" diyen, madende ölen için "fıtrat diyen", "Mısır'da biri öldüğünde 4 parmak yapıyordun şimdi nerdesin" diyen "ölüye üzülme" diyor. 
Bu "Ölüye Üzülmeme" becerisini (!) topluma yayarsak, korkarım hiç bir şey için kaygılanmamıza gerek kalmayacak. Ve bu bir seçim olacak! 
Hepinize süper günler,
Cihan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder