Bu Blogda Ara

22 Aralık 2013 Pazar

İçgüdüsel bir yazı

Satranç oyununun önemli, doğru ve güzel bir kuralı var: bir saldırı için yeterli hazırlığın yoksa saldırma! Şahın korumasız, merkezin zayıfsa alelacele bir atak, seni kötü durumlara sokar. Saldırı yaparken çok iyi planlama yapmalı, verileri olabildiğince net ve güçlü değerlendirmelisin. Ama bu oyun bir savaş oyunu. Yani asıl mesele karşı tarafı bitirmek. 

Küçük çocuk sahibi insan herşeye çocuk eğitimi veya karı koca ilişkileri tarafından bakarak yaklaşıyor. Bir konuya girerken karımı/kocamı veya çocuğumu nasıl alt ederim düşüncesiyle değil de eşimin veya çocuğumun doğru işler yapması için ona nasıl bir katkım olur diye bakanlar, sağlıklı, keyifli ilişkiler ve çocuklar vücuda getiriyor. 

Dört erkin (yasama-yürütme-yargı-basın) yargı olanı özellikle bu konuda biraz ebeveyn gibi olmalı. Bireyi nasıl cezalandırırım, nasıl bitiririmin değil, nasıl kazanırım ve topluma nasıl kazandırırım düşüncesiyle hareket etmeli. 

Bir eşin diğerinin hatalarını yazıp yazıp, kızgın bir anında hepsini kusması nasıl sadece gerginliği arttırıyorsa, hukuk süreçlerinde de uzun delil toplama süreçleri galiba uzun iddianameler ve dolayısıyla daha kalabalık ve bütünlüğü zedelenmiş davalar ortaya çıkarıyor. 

Aziz Yıldırım'ı aylarca izliyorsun, bir sürü hatasını buluyorsun ama onu bitireceğine emin olduğun ana kadar bekliyorsun. Neden? Ergenekon, Balyoz ve belki Deniz Feneri çok karmaşık davalar. Hükümete yakın çevreleri çalıp çırparken görüyorsun ama, hadi iyi niyetli düşünelim, bütün bağlantıları ortaya çıksın diye bekliyorsun. Ya da yürütme organısın, bir sivil veya askeri grup devlet içinde yapılanıyor. Bir süre bekliyorsun, "iyice yayılsın, her tarafta palazlansın, devlet içinde devlet kadar güçlensin de öyle bunlara yükleneyim" diyorsun. Bir doktorun "adam daha nezle, zatüree olana kadar hiç bir ilaç vermeyelim" demesi gibi bir şey bu!

Nerede hata görürsen üzerine gitsen, ters yollara sapanlar da "bu iş başımıza dert açar, bizi görüyorlar" deyip yapacakları hatalardan erken dönseler bu bir kayıp mıdır? İlk para transferinde veya yargıdaki ilk kadrolaşmada bu işin önünü alsan büyük rezaletleri ortaya çıkarmadığın için basit biri mi olursun? Büyük bir yapılanmayı deşifre edebilmek için done toplarken, o yapılanmanın, gözünün önünde yeni sorunlar çıkarmasında senin de göz yummanın etkisi yok mu?

Ulaşılabilecek en büyük karmaşıklık basitliktir demiş bir tasarımcı. Basit konuları basitken çözmek bu coğrafyada neden bu kadar aşağılanır?

Büyük olmak için küçük meseleleri küçükken çözmek yeter belki de?

Hepinize süper günler,
Cihan

Not: Çok değer verdiğim Nazım Alpman'ın uyarısı üzerine uzun zamandır değiştirmek istediğim blog ismini değiştirmiş bulunuyorum. Umarım beğenirsiniz. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder