Dördüncü güç basının böyle bir görevi var. Görmeyen, duymayan, hissetmeyenlere olayları anlatmaya çalışmak. Çok zordur. Her ne kadar yorum katmak istemeseniz de yaşadıklarınız çizdiğiniz resme dolar sinsice. Yine de vaz geçemezsiniz anlatmaya, yazmaya çalışmaktan.
Bir kere karşıt fikirleri rahatsız edecek yargıları haberinize katmamalısınız. Sizce doğru olanların "haberi nakletme" kutsal görevine halel getirmemesi lazım. Empatiniz hiçbir farklı düşünceyi uzaklaştırmama gayretinde olmalı ki; okuyan, sizden ve daha önemlisi haberden uzaklaşmasın.
Yazanın sorumluluğundan başka editörün ve patronun da aynı hassasiyeti yaşaması, daha da ötesinde kendisine yanlış gelse de profesyonelin eserine mümkün olduğunca az müdahale etmesi gerekir. Hatta bazen, sorumluluk alarak hiç katılmadığı düşüncelerin neşrine engel olacak son derece şiddetli baskıları göğüslemesi şart.
Kağıt üzerinde her şey güzel ama uygulama zor. Yine bir filmde (Kadın Kokusu) arkadaşlarını ispiyonlamayan delikanlıyı savunan görme özürlü Emekli Albay (Al Pacino) "ben de hayatım boyunca hep seçim yapmak zorunda olduğum kararlarla karşı karşıya kaldım" diyor. Bunların istisnasız hepsinde doğrunun ne olduğunu bildiğini ancak hiçbirinde yapamadığını söylüyor. Çünkü zordur! O yüzden özellikle gençlerin içinde doğru olduğuna inandığı şeyleri yapanların cezalandırılmaması gerektiğini anlatıyor.
Can Dündar'ı seversiniz sevmezsiniz. Milliyet'i AKP'yi desteklersiniz veya karşısında durursunuz. Ama yazdıkları ve söyledikleri hoşunuza gitmeyenleri bertaraf etmeye kalkarsanız, bilin ki görme özürlü olmanın ötesinde, size renkleri anlatmaya çabalayanlara sırt çeviriyorsunuzdur. Renksiz hayatlara mahkum olursunuz.
Hepinize renkli günler,
Cihan
Sana katılıyorum Cihan!cığım: Renkler hayatımızdan hiç eksik olmasın! Bazı renkleri sevmesek bile!
YanıtlaSil